
Investing.com — Capital Economics analistlerinin yakın zamanda yayınladığı bir nota göre, şu anda Türkiye ve Arjantin’in uyguladığı, enflasyonla mücadelede döviz kurunu nominal çapa olarak kullanma stratejisi, özellikle 1980’ler ve 1990’larda gelişmekte olan piyasalardaki tarihsel başarısına rağmen, doğal riskler taşıyor.
Bu yaklaşım, başlangıçta enflasyonu hızla düşürmede etkili olsa da, genellikle aşırı değerlenmiş reel döviz kuru, genişleyen cari açık ve yenilenen ödemeler dengesi gerilimleriyle sonuçlanıyor.
Aracı kurum, 1980’ler ve 1990’larda döviz kuru çapası benimseyen 10 büyük gelişmekte olan ekonominin tarihsel analizi, tutarlı bir model ortaya koyduğunu belirtti.
Enflasyon genellikle ilk bir ila iki yılda ani bir düşüş gösterirken, sonraki dezenflasyon yavaştı ve enflasyon genellikle ortalama olarak ancak onuncu yılda tek haneli rakamlara geri döndü.
Capital Economics, bu politikanın önemli bir yan etkisinin reel döviz kurlarının değer kazanması olduğunu ekledi. Nominal döviz kurları sabit kalırken veya sadece hafifçe değer kaybederken, tüketici fiyatları ticaret ortaklarındakinden daha hızlı arttı.
Rejim değişikliğinden sonraki altı yıl içinde medyan vakada yaklaşık yüzde 50 olan bu değer artışı, rekabet gücünün kaybına neden oldu.
Rekabet gücünün erozyonu ise cari denge hesaplarının bozulmasına ve sermaye girişlerine bağımlılığın artmasına yol açtı. Bu durum, Meksika (1994), Rusya (1998) ve Arjantin ve Türkiye’de (2000’lerin başı) görüldüğü gibi gelecekteki para birimi krizleri için zemin hazırladı.
Bu krizlerin bazıları, para birimi rejiminin yabancı para cinsinden borçlanmayı teşvik etmesiyle daha da kötüleşti ve bilanço uyumsuzluklarına ve bankacılık sektörü sorunlarına yol açtı.
Analistlere göre, bugün Türkiye ve Arjantin için tarihsel deneyim, enflasyonun muhtemelen daha yavaş düşeceğini ve ekonomik büyümenin orta vadede genellikle beklenenden daha zayıf olacağını gösteriyor.
Her iki ülkenin reel döviz kurları değer kazanırken, Türkiye’nin başlangıç pozisyonu çok daha zayıftı. Bu durum, enflasyonu kontrol altına alma ve rekabet gücünü koruma arasındaki dengeyi yönetmek için Türkiye’yi biraz daha iyi bir konuma getiriyor.
Bununla birlikte, Arjantin’in reel döviz kuru halihazırda önemli ölçüde aşırı değerlenmiş görünüyor ve bu durum genişleyen cari açığa katkıda bulunuyor.
Hem Arjantin pesosu hem de Türk lirası, büyük değer kayıplarına karşı oldukça savunmasız kabul ediliyor ve risk Arjantin için daha yüksek.
Ayrıca, bu döviz kuru politikalarının yabancı para cinsinden kredilere yönelimi teşvik ettiğine dair işaretler var.
Toplam banka kredileri içinde yabancı para cinsinden kredilerin payı her iki ülkede de artarak Türkiye’de yüzde 35’e (2023 başındaki yüzde 30’dan) ve Arjantin’de yüzde 19’a (yüzde 10’dan daha az bir seviyeden) ulaştı.
Bu eğilim, önemli bir para birimi değer kaybının bilanço sorunlarına yol açma ve büyüme üzerinde daha önemli bir olumsuz etki yaratma riskini yükseltebilir.
Her iki ülke için mevcut bankacılık risk göstergeleri ılımlı ve geçmiş krizlerindekinden daha düşük olsa da, özellikle genişleyen cari açıklarla birlikte devam ederse, bu izlenecek bir alan olmaya devam ediyor.
Son olarak, makroekonomik istikrarı yeniden sağlama süreci, tutarlı siyasi bağlılık gerektiren uzun bir süreçtir.
Birçok ülke makro ortodoksiyi başarıyla sürdürürken, bu da kalıcı olarak daha düşük enflasyona yol açarken, Türkiye ve Arjantin, siyasi faktörlerin bu tür çabaları bozduğu istisnalar olmuştur.
Her iki ülkede de siyasi riskler yüksek kalmaya devam ediyor ve bu durum mevcut istikrar programlarının uzun vadeli başarısını tehlikeye atabilir.
Bu makale yapay zekanın desteğiyle oluşturulmuş, çevrilmiş ve bir editör tarafından incelenmiştir. Daha fazla bilgi için Şart ve Koşullar bölümümüze bakın.