DOLAR28,9752% -0.05
EURO31,2147% -0.02
STERLIN36,3640% -0.08
FRANG32,9349% -0.07
ALTIN1.860,91% -0,31
BITCOIN1.226.423-4.084

‘Türkiye’

Yayınlanma Tarihi : Google News
‘Türkiye’

1900’lü yılların başından itibaren 1922’ye kadar 20 yıllık süren savaşlarda, binlerce gencimiz şehit oldu, binlercesi de yaralı. Memleketlerine ailelerine kimi zaman acı haberleri verildi, kimi zamanda sapasağlam askere gönderdikleri oğulları, sakat olarak teslim edildi

Birde haber alınamayan binlerce yitiğimiz var. Balkanlarda, Galiçya’da, Çanakkale’de, Kafkas cephesinde, Ortadoğu’da ve Yemen çöllerinde. Aşağıda anlatacağım hikaye aynen yaşanmıştır. Yitik olarak bilinen bir Mehmetçiğin hikayesi.

“1978 yılında Balıkesir merkezinde istasyonda elinde bir torba, garip kıyafetli yaşlı bir ihtiyar trenden iner. İstasyon önündeki taksilerden birine sorar: “Oğlum, beni Üçpınar köyüne götürü müsün?

Götürem amca, bin arabaya?

O zamanlar Üçpınar’a giden yol, Toygar’dan Üçpınar’a giderdi. Şoför oraya doğru arabayı sürerken Toygar’a geldiklerinde şoför: “Amca, bak Üçpınar Köyü karşıda..

Adam: “Yok oğlum. Değil. Bizim köyün evlerinde dam yoktur. Bu köyün bütün evlerinde dam var.

Biraz daha giderler. Yolun hemen solundaki köyün mezarlığı önünden geçerken, adam: “Dur..!” der. Dururlar. Adam taksiden iner, mezarlığa girer, bir ağaca sarılır. Biraz sonra gelir.

Tamam oğlum, burası bizim köy. Bu ağaç Hacı Abdullah’ın çetlemiği (çitlembik). Tanıdım.

Giderler.

Taksi köy kahvesi önünde durur. Adam iner kahveye girer. Yaşlı adam bir yere oturur. Hiç konuşmadan kahvedekilerin yüzlerine defalarca dikkatle bakar. Kahvedekilerden birisi muhtara gider, kahveye garip bir ihtiyarın geldiğini, hiç konuşmadan herkesin yüzlerine baktığını söyler.

Muhtar hemen kahveye gelir. İhtiyar adama:

Amca, sen birini mi arıyorsun? Sen kimsin? Nerelisin?

Kimseyi aramıyorum oğlum ben de bu köydenim.

Amca, ben yirmi senedir bu köyde muhtarlık yapıyorum. Seni tanımıyorum. Kimlerdensin sen?

Çok oldu oğlum. Beni ancak ihtiyarlar tanır. Onları çağırır mısın?

Köyün bütün ihtiyarları kahveye toplanır. Ama kimse geleni tanımamıştır. İhtiyar sormaya başlar: “Süleyman Çavuş?”, “Öldü.”, “Recep?”, “Öldü”, “Koca Salih?”, “Öldü.”, “Topal Murat?”, “Öldü.”, “Eyüp Çavuş..?

Yaşlı bir adam yavaşça ayağa kalkar; “Eyüp Çavuş benim.” Bakar. Bakar. Bakar. Bakar. Sonra birden gelen misafire sarılır. “Muhammet (Remzi), sen misin? Sen misin be? Nerede kaldın bunca zamandır? Nerelerdeydin be?

Eyüp Çavuş tanımıştır geleni.

Anlatır.

Çanakkale Cephesinde harp 1916 yılı başında bitince, Gazze Cephesine götürülür. Orada yaralanınca Halep’de Asker Hastanesinde tedavi edilirken düşman gelir. Halepliler “Bunlar bizim insanlarımız. Gâvur bunlara eziyet eder” diyerek yaralıları hastaneden kaçırıp evlerine götürürler

Üçpınarlı Muhammet de orada kalır. Evlenir. Çocukları olur. Ama vatan hasretiyle harıl harıl yanmaktadır. Ancak altmış dört yıl sonra son bir kere daha vatanını görmek arzusu ile Balıkesir’e Üçpınar’a gelmiştir. Son defa görmek için.

Sorar; “Bizimkilere ne oldu? Yaşayan var mı?

Ne olacak bunca zaman, anan öldü. Baban öldü. Abin öldü. Ablan öldü. Amcan öldü, Dayın öldü. Karın öldü. Ama kızın sağ.

Neeee? Kızım sağ mı? Aaah benim bir de kızım vardı. Ben gittiğimde on beş günlüktü. Nerede şimdi benim kızım şimdi?

Bak şu caminin yanındaki ev muhtarın evi. Onun yanındaki değil de öteki ev kızının evi. Biz ona ‘Çakır Hatçaderiz.”

Ama kızım beni tanımaz ki?

Bekle. Ben söyleyip geleyim.

Hatça Teyze avluda çamaşır yıkamaktadır. Eyüp Çavuş telaş içinde avluya girince;

Hayrola, Eyüp Dayı, Ne var?

Hatça kızım, sana müjdeli bir haberim var. Baban geldi.. Baban sağ..

Hatça Teyze; “Iıııııh.!” diyerek bayılır. Biraz sonra ayıltılınca; “Eyüp Dayı, bu nerden çıktı. Şimdiye kadar bana hep babamın şehit olduğunu söylediler ya.?

Kızım gelen baban. Ben tanıdım.

Nerede babam?

Kahvenin önünde.

Hatça Teyze hemen fırlar. Eyüp Çavuş da arkasından çıkar. Gelen Muhammet(Remzi) Çavuş gelenleri görünce o da koşarak karşılamaya gelir. Ama ikisi de birbirlerine yabancıdırlar.

Öyle ya hayatın bin bir derdi ile gurbet ellerinde kalmış, bir kızı olduğunu unutmuş birisinin altmış dört yıl sonra yaşlı bir kadın karşısına çıkıyor ve onun kızı olduğu söyleniyor.

Altmış dört yıl babasının öldüğü söylenen birisine de, karşısında duran ihtiyar adamın babası olduğu söyleniyor. Karşı karşıya gelip garip bir şekilde birbirlerine bakıyorlar.

Biraz sonra Eyüp Çavuş: “Kızım Hatça, bu senin baban. Ben kendimden nasıl eminsem, bu adamın senin baban olduğundan eminim. Öp elini.” der.

O gece Üçpınar Köyü’nde bayram yaşanır. Herkes bu yeni duydukları akrabalarını ziyarete gelirler. Muhammet Çavuş on beş gün kadar, köyünde dolaşır. Tarlalara gider, tepelere çıkar.

On beş gün sonra kızına: “Kızım, ben artık gidiyorum.” der.

Kızı: “Baba, nereye gidiyorsun? Bu gördüğün her şey senin ya

Hayır kızım. Ben artık Halepliyim. Orada kardeşlerin var. Bir oğlum bir kızım var. Ben sadece bir kere daha yurdumu, vatanımı ölmeden önce bir kere daha görmek için geldim” der, ertesi gün gider.

Ertesi yıl gene gelir

Bu sefer oğlunu ve kızını da getirmiştir. Oğlu Halep’te inşaat mühendisi imiş. Onun adını da “Muhammed Remzi” koymuş. Kahvede kendisine sormuşlar. “Senin adın Muhammed. Ama oğluna neden kendi adını verdin?

Ben vatan hasreti ile yıllardır o kadar yandım ki, ben ölmeden vatanıma kavuşamazsam, adımı hiç değilse oğlum götürsün vatanıma diye kendi adımı verdim ona da.

Kızının adını ne koymuş biliyor musunuz? 64 yıl hasretini çektiğinin adını koymuş. Dünyanın en güzel adını koymuş; ‘TÜRKİYE’

Kızına hasretiyle yandığı memleketinin adıyla ‘Türkiye’ seslenmiş hep. Belki de hasretini söndürsün diye.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.